26 Şubat 2015 Perşembe

Expressionism (Dışavurumculuk)

Dışavurumcu Mimari
   1910 ve 1930 yılları arasında özellikle Almanya'da etkisini gösteren ekspresyonist mimari
 bu anlamda da Bauhaus okuluyla paralleklikler taşır. Bunun yanında kendine özgü dinamiklerini de belirler. 90 derecelik  açıyı ortadan kaldırmak temel teknik olarak düşünülürken, işlevselliği formla bütünleştirme amacı, alışılmamış formların ve yeni malzemelerin kullanılmasıyla ifadeci mimarlık anlayışının kendine özgü dinamiklerini oluşturur. Bireysel ve dolayısıyla duygusal tasarım anlayışı, ekspresyonist mimarlığın felsefesidir. Bruno Taut'un 1914de Köln'deki "Werkbund Sergisi" için hazırladığı "Cam Pavyon" ve Erich Mendelsohn'un 1921'de bitirilmiş olan Potsdam'da bulunan "Einstein Kulesi" ve Hans Poelzig]'in tiyatro direktoru Max Reinhardt icin hazirladigi Berlin'deki "Grosse Schauspielhaus" tiyatrosu ic dekorasyonu ekspresyonist mimarlığın onemli ornekleri olarak bildirilir. Bauhaus okulunun kurucusu Gropius, ekspresyonist mimarlığın erken döneminin temsilcisi konumundadır.
   1933 yılında nazi yönetiminin Almanya'da başa geçmesinden 5 yıl sonra ekspresyonist sanat yok olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise brütal bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir. Çoğu ekspresyonist sanatçının kaybedilen savaşta yer almasıyla oluşan stres yüklü duygulanımları da dışavurumculuğu doğuran bir faktör olmuştur. 1960'larda yapılan Sydney O.pera Binası ise, postmodern ifadeciliğin en önemli yapıtları arasında gösterilir. Dışavurumculuk,kübist, minimalist ya da fütürist anlayışlarla da özdeşleşerek temel bir sanatsal ifade olarak canlılığını sürdürür


Ernst Ludwig Kirchner (1880 – 1938)
    Ernst Ludwig Kirchner, Almanya'nın Aschaffenburg kentinde dünyaya geldi.[1] 1901 yılında, Dresden'de bir teknik üniversite olan Königliche Technische Hochschule'a başladı. Bu enstitüde mimarlık eğitimi alan sanatçı, mimarlıkla ilgili olmayan konularda da dersler aldı. Örneğin serbest resim, perspektif çizme, sanat tarihi gibi konularda okulda çalışma fırsatı buldu. Okuldaki birinci döneminde Fritz Bleyl ile tanışıp yakın arkadaş oldu. Birlikte sanat hakkında uzun tartışmalara girişen iki arkadaş ortak bir radikal bakış geliştirdiler. Ressam, 1903-1904 yıllarında çalışmalarına Münih'te devam etti. 1905'te Dresden'e dönerek okulunu bitirdi.
   1905 yılında, Kirchner, Bleyl ile diğer iki mimarlık öğrencisi olan Karl Schmidt-Rottluff ve Erich Heckel'le birlikte Die Brücke (Köprü) isimli ressam grubunu kurdu. Bu olaydan sonra kendini tamamen sanata adadı. Grup olarak yaygın olan geleneksel akademik tarzdan kaçınarak gelecek ile geçmiş arasında bir "köprü" vazifesi görecek yeni sanatsal ifade yolları bulmaya çalıştılar. Hem Albrecht Dürer, Matthias Grünewald gibi eski ustalardan hem de çağdaş avangart hareketlerden etkilendiler. Kendi milli miraslarına sahip çıkma adına, tahta baskıları canlandırmaya çalıştılar.Gruplarının yirminci yüzyılda modern sanatın gelişimi ve Dışavurumculuk akımı üzerinde büyük etkileri oldu. Grup ilk olarak eskiden bir kasap dükkânı olan Kirchner'in atölyesinde buluştu.
   Kirchner'in atölyesi, çıplaklığın ve gündelik ilişkilerin alabildiğine yaşandığı bir mekana dönüştü. Grup olarak çizim yaptıkları seanslarda model olarak çoğunlukla çevrelerindeki insanları kullandılar. Örneğin, Bleyl, modellerinden biri olan o civarda yaşayan on beş yaşındaki Isabella'yı "canlı, güzel, yaşama sevinci dolu, aptal korse modasının oluşturduğu deformasyonlara sahip olmayan, bir ressamın taleplerini tamamen gerçekleştirebilecek özelliklere sahip" olarak tanımladı.Grup çoğunluğunu Kirchner'in yazdığı bir manifesto da yayınladı. Tahta üzerine oyulmuş bu manifesto "çalışmalarında ve yaşamlarında özgürlük isteyen, geçmişe göre daha bağımsız" yeni bir nesli haber veriyordu. Eylül, Ekim 1906'da ilk sergilerini açtılar. Dresden'de açılan bu ilk sergideki temaları çıplak kadın portreleriydi.
   Kirchner, 1906 yılında Doris Große ile tanıştı. Große, 1911 yılına kadar ressamın favori modeli oldu. 1907-1911 arasında yazlarını Fehmarn adalarındaki Moritzburg'da diğer Die Brücke üyeleriyle birlikte geçirdi. Bu dönemde doğada nü resimleri yaptı. 1911 yılında Berlin'e taşındı. Orada MIUM-Institut isimli bir özel okulda Max Pechstein ile birlikte resim dersleri açtı. Bu dersler başarılı olmadı ve sene sonunda kapandı. Aynı yıl, Erna Schilling ile tanışan Kirchner'in bu beraberliği ömrünün sonuna kadar sürecekti.
1915 yılında çizdiği otoportresinde kendisini henüz orduya katılmamış olmasına rağmen asker olarak betimledi. 1918'de Davos'ta Alpler'deki bir çiftlik evine yerleşti. O dönemde pek çok dağ manzarası çizdi. 3 Temmuz 1919'da Davos'tan yazdığı bir mektupta: "Sevgili Van de Velde bugün bana modern yaşama dönmemi yazmış. Bu benim için söz konusu bile olamaz. Dünyanın tadları her yerde aynıdır, sadece dış yüzeyleri değişir. Burada yaşayan biri modern yaşamdaki birine göre ileriyi görmeyi ve derine gitmeyi daha iyi öğrenir." yazdı.Almanya ve İsviçre'de düzenlediği sergilerle 1920 yılında ressamın ünü arttı. 1923'te Frauenkirch-Wildboden'e taşındı. Kirchner, Almanya'ya son ziyaretini 1925-1926 yıllarında yaptı. 1928 yılında Venedik Bienali'ne katıldı. 1931 yılında ise Prusya Sanat Akademisi'nin bir üyesi oldu. 1933'te Kirchner, Naziler tarafından dejenere ressamlardan biri ilan edildi ve Berlin Sanat Akademisi'ndeki görevinden alındı. 1937'de Almanya'daki farklı müzelerde bulunan 600'den fazla çalışması toplatıldı. Bu eserler satıldı ya da yok edildi.Ressam, 1938 yılında, Almanlar'ın Avusturya'yı işgali ve evini kapatmaları sonucunda yaşadığı psikolojik travma sonrası intihar etti.

Sanatçının Eserleri
Oturan Kadın, 1907


Potsdamer Platz, 1914

19 Şubat 2015 Perşembe

Les Nabis

Paul Sérusier,Edouard Vuillard, Félix Vallotton ve Pierre Bonnard gibi sanatçıların öncülük ettiği sembolizm'i çıkış noktası olarak alan ve Fransa'da ortaya çıkan post empresyonist ve illüstratörler grubu tarafından ortaya çıkartılan bir sanat akımıdır Les Nabis. Bügunkü grafik sanat üzerinde çok etkili olan bu akımın öncülerinden olarak kabul edilir.

Bu akımın başlıca Temsilcileri:
Paul Sérusier
Edouard Vuillard
Félix Vallotton
Pierre Bonnard



Edouard Vuillard (1868-1940)

Fransız ressam ve süsleme sanatçısı. Güzel Sanatlar Akademisi'nde okudu. Daha sonra Julian Akademisi'ne devam etti ve burada Bonnard, Bourgeureau ve Tony Robert-Fleury gibi geleceğin ünlü ressamlarıyla birlikte okudu. Bonnard ve Sérusier ile birlikte Nabi topluluğunu kurdu. Resimlerinde Japon estamplarının etkileri vardır. Üslûp olarak izlenimcilere bağlı kalmakla birlikte simgeciler arasında sayılmıştır. İnce ve içten bir anlatımı vardır. Japon estamplarının etkisinin en belirgin olduğu "Le Lit" (Yatak) ve "Femme á la Blouse Bleu" (Mavi Bluzlu Kadın) gibi önemli resimleri dışında büyük duvar süslemeleri vardır.





Sanatçının Eserleri


Under the Trees

Woman Sweeping

Symbolism (Simgecilik)



    Fransa ‘da 1880 yıllarında önce edebiyatta, sonra resim de ortaya çıkmıştır. Realizme ve Empresyonizme karşı çıkan ve düşünceyi sembollerle ifade etmeyi deneyen bir sanat görüşüdür. Dini ve mistik öğelere ağırlıklı olarak yer verildi. Öncü sanatçıları ; Gustave Moreau, Chavannes, Redon ve Belçikalı Ensor’ dur.

Gustave Moreau (1826 – 1898)
  
   Gustave Moreau, çoğunlukla İncil'le ilgili ya da mitolojik figürlere odaklanmış Fransız sembolist ressam. Bir ressam olarak görsel şekillerden çok, edebi fikirlere yöneldi. Bu yönüyle pek çok sembolist yazar ve ressamın ilgisini çekti. Bu sanatçılar Moreau'yu akımlarının öncüsü olarak kabul etti. 
    Moreau Paris'te dünyaya geldi. Babası Louis Jean Marie Moreau bir mimardı ve oğlundaki yeteneği ilk o keşfetti. Annesi ise Adele Pauline des Moutiers idi. Moreau, François-Édouard Picot'nun öğrencisi oldu. Aynı dönemlerde eserlerinden de çok etkilendiğiThéodore Chassériau ile tanıştı ve arkadaş oldu. Pek çok kere çizdiği Adelaide-Alexandrine Dureux ile yirmi beş sene süren bir ilişki yaşadı. İlk tablosu Pietà şu anda Angoulême Katedrali'nde asılıdır. 1853'teki Paris Salonu'nda iki tablosu sergilendi.
   İlk sembolist çalışması olarak kabul edilen Oedipus ve Sfenks 1864'teki Paris Salonu'nda sergilendi. Yaşamı boyunca 8000'den fazla tablo, çizim ve suluboya resim üretti. Bunların büyük bir çoğunluğu Paris'teki Gustave Moreau Müzesi'nde sergilenmektedir. Müze halka 1903 yılında açıldı. André Breton bu müzeye sık sık uğrayan isimlerden biriydi ve ressamı gerçeküstücülüğün habercisi olarak adlandırıyordu.1891 yılında, Paris Güzel Sanatlar Akademisi'nde profesör olan Moreau, ünlü fovist ressamlar Henri Matisse ve Georges Rouault'nun da öğretmeni oldu. Moreau, Paris'te vefat etti ve Montmartre Mezarlığı'na gömüldü.

Sanatçının Ünlü Eserleri


Salomé (1876).

Europa ve Boğa (1869)

Pietà (1852)


12 Şubat 2015 Perşembe

Yeni İzlenimcilik (Neo-İmpressionism)

  Yeni izlenimcilik, sanat eleştirmeni Félix Fénéon tarafından ortaya atılmış bir sanat terimidir. 19. yüzyılın son dönemlerinde ortaya çıkmış Fransız akımı tanımlamakta kullanılır. Bu akım pointilist tekniklerin kullanımı, izlenimciliği özellikle şekil bazında daha netleştirmek gibi özelliklere sahiptir.

Georges Seurat 'nın La Parade(1889) isimli eserinden bir detay, puantilist tekniği açıkça gösteriyor.
Resim yüzeyini küçük fırça darbeleriyle oluşturulan renk noktacıklarıyla düzenleme anlayışı, izlenimciliğin bir sonraki aşaması olarak değerlendirilmiştir. Bu anlayışa bağlı sanatçılar kontur ve çizgisel öğeler kullanmayıp, sayısız renk lekeleriyle çalıştıklarından, Yeni izlenimcilik karşılığı olarak Noktacılık (Puantilizm). Ing. point: nokta) terimi de kullanılmıştır. Yine aynı anlamda Divizyonizm (ing. division: bölme, ayırma) sözcüğünü kullananlarda da rastlan makla birlikte, boyanın sürülme yöntemini anlatan bu terim resim tekniğine ilişkindir. Bu teknik, Yeni izlenimciliğin temelini oluşturmuştur. Georges Seurat ve Paul Signac başta olmak üzere temelde vurguladıkları şey, bilimsel metotlarla renk karışımını uygulamaktır. bundan amaç göz yolu ile renk karışımını sağlamaktır. Bu akımın sanatçıları renkleri paletlerinde karıştırmayıp direk tuval üzerinde noktalar halinde koyarak çalışıyorlardı.

Bu akımın öncüleri olarak Georges Seurat, Paul SignacCamille Pissarro ve Henri-Edmond Cross sayılabilir.

Georges Seurat ( 1859 - 1891)
   Resim kuramını renklerin bölünmesine ve optik karışıma dayandıran yeni izlenimciliğin kurucularından olan Georges Seurat yedi yıl içinde olağanüstü yapıtlar ortaya koymayı başardı. Kurumsal ve plastik araştırmalara büyük ilgi duyan Seuret, 1876‘dan başlayarak Chevreul‘un bulduğu renklerin eş zamanlı karşıtlığı yasalarını ve Delacroix kuramlarını inceledi.
Seurat, izlenimciliğin kurallarına tepki duyanlardandı. Seurat gibi ard izlenimciliğin temsilcileri olan sanatçılar da sanat yaşamlarına İzlenimcilikle başlamışlardır. Ancak bu akımın kimi sınırlamalarını aşmak ve resimlerine kişiselliklerini katmak istiyorlardı.
Seurat, öğrencilik yıllarının başlangıcında resme ilgi duymuş ve ilk derslerini; Justin Lequien adında Roma Ödülü’nde ikincilik kazanmış bir heykeltraşın yönetimindeki belediye resim okuluna devam ederek almıştır. Bu öğrenciliği sırasında uzun süreli bir arkadaşlık geliştireceği ressam Aman- Jean ile tanışmış ve kısa bir süre sonra Paris’te ortak bir atölye açmışlardır. Aman- Jean ile birlikte 1887- 1888 yılında Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu’na (École Nationale Supérieure Des Beaux-Arts de Paris) kayıt olarak Henri Lehmann’ın derslerine katılmışlardır. Seurat, akademik resim geleneğine bağlı kalmış, müzelerde eski ustaların eserleri üzerinde çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalar, onun olgunluk dönemine ait eserleri üzerinde etkili olacaktır. 1879’da izlenimcilerin dördüncü sergisinden çok etkilendi. Bağımsız olarak çalıştı. İyi bir desenci olduğunu ortaya koyan yapıtlar verdi.
1891 Bağımsızlar salonunun açılışından sonra Seurat, iltihaplı anjinden yaşamını yitirdi. Anlaşmazlıklar sonucu uzaklaştığı yeni izlenimciler grubu sanatçının ölümünden büyük üzüntü duydu.
Georges Seurat, Zıt renkleri yan yana noktalar halinde koyarak Noktacılık tekniğini geliştirdi. Paul Signac (1863 - 1935) ile birlikte Pointilism akımınında gelişimini sağladı. Resimlerini küçük noktalar kullanarak mozaik gibi boyadı. Renklerin beynimizde kaynaşacaklarını savunuyordu. Bu tarza sonradan noktacılık dendi. Tüm hatlar kaldırılmış ve düzeni korumak için resim basitleştirilmişti
Noktalama tekniğinin öncüsü Seurat noktaların beynimizde birleşip bütünlük oluşturacağını savunuyordu. Buna rağmen hacimsellik hissi alınamamaktadır

Sanatçının Eserleri


Grande Jatte Adası'nda Bir Pazar Öğleden Sonrası


Asnières'de Yıkananlar

İzlenimcilik (Impressionism)

İzlenimcilik, Fransa'da 19. yüzyılın so­nunda ortaya çıkan bir resim akımıdır. İzle­nimci ressamlar, yaklaşık 200 yıldır resim sanatını yönlendiren kurallara ve kısıtlamala­ra karşı çıktılar.
Eskiden daha çok konusunu dinden ya da tarihten alan resimler yapılıyordu. İzlenimci­ler çeşitli konulara el attılar. Canlı renkler kullanarak yaptıkları resimlerde taptaze duy­gular ve pırıl pırıl bir dünya sergilediler.Bunlar, bir görünümü ya da bir düşüncenin yarattığı izlenimleri anlatan resimlerdi. İzle­nimci ressamlar o andaki gerçekliği yakala­maya çalışıyordu. Bunda renk ve ışığın önemi büyüktü. O dönemin bilimsel bulguları, ren­gin nesneye ait bir şey olmadığını, ancak ondan yansıyan ışığın bir özelliği olduğunu ortaya çıkarmış, bu da renge bağımsızlık kazandırmıştı. İzlenimciler nesnelerin, doğa içindeki konumlarına, çevrelerindeki başka nesnelere, hava koşullarına ve günün değişik saatlerindeki durumlarına göre değişen görü­nüşlerini canlandırmaya çalıştılar. Stüdyo ye­rine açık havada çalışarak su, hava, insanlar, yapılar, Güneş ışığının etkisi altında nasıl görünüyorsa, öyle tuvale geçirildi. Kısa fırça darbeleriyle yapılan bu resimlerde bazen mo­zaiği andıran bir görünüm ortaya çıkıyordu.   İzlenimciler'in çoğu aynı konunun çeşitli koşullar altındaki durumunu işleyerek "resim dizileri" hazırladı. Sözgelimi kavak ağaçları­nın ya da nilüferlerin gündoğumundan, gün-batımına kadar saatten saate değişen farklı ışık koşullarındaki durumunu, renklerin, bi­çimlerin ve gölgelerin sürekli değişimini tuva­le geçirdiler.İzlenimci ressamların ilk temsilcileri olan Claude Monet, Auguste Renoir, Alfred Sisley ve Frederic Bazille ilk sergilerini 1874'te Paris'te açtılar. Monet'nin bu sergide yer alan İzlenim: Gün Doğumu (1872) adlı yapıtı akıma adını verdi. Monet bütünüyle açık havada çalıştığı bu yapıtında, güneşin doğuşu­nu, ışığın su üzerindeki yansımalarını gördüğü andaki gibi parlak renklerle tuvaline yansıt­mıştı.   İzlenimcilik modern resim sanatındaki ilk büyük devrimci harekettir. İzlenimci yapıtla­rıyla ün kazanan Fransız ressamlar Edouard Manet, Edgar Degas, Camille Pissarro, Paul Cezanne ve Berthe Morisot da bulunuyordu. İzlenimciler başta Paris ve çevresi olmak üzere, Manş Denizi ve Kuzey Denizi kıyılarının, Sen Irmağı'nın iki yakasındaki küçük köylerin resimle­rini yaptılar. Bu resimlerin çoğu bugün dün­yanın en değerli sanat koleksiyonları arasın­dadır.İzlenimciler birlikte sekiz resim sergisi dü­zenlediler. Bunlardan, 1874'te fotoğrafçı Nadar'ın atölyesinde düzenlenen ilk sergiye 30, 1886'da düzenlenen sonuncu sergiye ise 17 sanatçı katıldı. 1880'lerin ortalarından sonra, kendi estetik anlayışları doğrultusunda, kişi­sel ve özgün üsluplarını geliştiren bazı ressam­lar, farklı eğilimler gösterdi. Renk ve ışık konusunda yeni teknikler geliştirildi. Geç İzlenimcilik olarak adlandırılan dönemin ön­de gelen adı Georges Seurat, saf renklerin palette karıştırılmadan, noktalar halinde yan yana getirildiği noktacılık (pointilizm) tekni­ğini benimsedi. Paul Cezanne, Vincent van Gogh ve Paul Gauguin, Geç İzlenimcilik izlerini taşıyan eşsiz güzellikte yapıtlar verdi­ler.İzlenimcilik daha sonra müzik alanında da kendini gösterdi. İzlenimci olarak nitelenen besteciler arasında Claude Debussy ve Maurice Ravel sayılabilir.




Camille Pissarro (1830-1903)


    Camille Pissarro izlenimci Fransız ressamdır. Ticaretle uğraşan varlıklı bir Yahudi ailesinin çocuğuydu. Sanata yakınlığı 12 yaşında,eğitim amacıyla yollandığı Paris'te ortaya çıktı. 5 yıl öğrenim gördükten sonra babasının yanında çalışmak üzere Batı Hint Adalarına geri döndü,asıl amacı ressam olmaktı. Çevreyi ve insanları betimlediği ilk çalışmalarını bu yıllarda yaptı.
Babası ressam olmasina izin vermeyince Varacas'a kaçtı ve 2 yıl Danimarkali ressam Fritz Melbye'nnin yanında kaldı. Sonuçta babasınun iznini olarak 1855'te Fransa'ya gitti. Bu dönemde yaptığı ilk resimler tropik manzaralar; Fransa'dan kır görünümleri ve figür çalışmalarıydı.
Babası ressam olmasina izin vermeyince Varacas'a kaçtı ve 2 yıl Danimarkali ressam Fritz Melbye'nnin yanında kaldı. Sonuçta babasınun iznini olarak 1855'te Fransa'ya gitti. Bu dönemde yaptığı ilk resimler tropik manzaralar; Fransa'dan kır görünümleri ve figür çalışmalarıydı.Babası ressam olmasina izin vermeyince Varacas'a kaçtı ve 2 yıl Danimarkali ressam Fritz Melbye'nnin yanında kaldı. Sonuçta babasınun iznini olarak 1855'te Fransa'ya gitti. Bu dönemde yaptığı ilk resimler tropik manzaralar; Fransa'dan kır görünümleri ve figür çalışmalarıydı.


Girdiği Güzel Sanalat Yüksekokulu'ndaki akademik eğitim sistemine yakınlık duyamayınca, Corot'un izinden gitmeye başladı. Aynı dönemde Barbizon okulu ressamlarından Jean-François ile Gustave Courbet'nin yapıtlarına da ilgi duydu. Zaman içinde kendini geliştirdi ama yeni-izlenimci türdeki yapıtları sanat çevrelerinde de tepkiyle karşılanmış buda onu maddi açıdan sor günlere sürüklemişti. Açtığı bir iki sergiyle az da olsa maddi durumunu biraz düzeltebildi lakin sağlık sorunları başladı. 1893de Paris'te bir otel odası tuttu ve penceresinden gördüklerini resmlemeye başladı. Aynı görünümleri günün değişik saatlerinde betimlediği 24 resim bu döneme aittir. 1890'larda da bir süre Rouen'da ırmak manzaraları yaptı. En verimli dönemi son yılları oldu. Sanat Yaşamında 1.600 resim ve 200 baskı gerçekleştirmişti.


        Sanatçının Ünlü Eserleri


Denize Karşı Sohbet Eden İki Kadın, 1856.
Rouen Manzarası, 1898

Ön-Raffaeloculuk (Pre-Raphaelite) Akımı


    19. yy. İngiltere'sinde ortaya çıkan, resim sanatını Rafael öncesine taşıyacaklarını savunan bir grup ressamın adıdır. Konularını genelde Kral Artur mitleri, ünlü dizeler vb. gibi kaynaklardan alırlardı. Genellikle kadınlar tablolarında gözeçarpar, dönemin tutuculuğuna karşıt olarak tanrıça modelinde kadınlar resmetmişlerdir. Önemli isimler arasında Dante Gabriel Rossetti , Evelyn De Morgan , Edward Burne-Jones , John Everett Millais sayılabilir. Kimileri John William Waterhouseu da bu akımda sayarlar ki aslında Waterhouse'un adı neoklasizmde geçer.
   Ön-Rafaelit Kardeşlik (Pre-Raphaelite Brotherhood) 1848’de bir küme İngiliz ressamı ve düşünürü tarafından kuruldu. Kurucular o zamanlar üçü de Royal Academy’de okuyan yirmi yaşındaki Dante Gabriel Rossetti, ondokuz yaşındaki John Everett Millais ve yirmibir yaşındaki Holman Hunt’tu. Üçü de zamanın Victorian özdekçiliğine ve kendi okulları, o günün egemen sanat okulu Londra’daki Royal Academy’nin bayat ve katı olarak nitelendirdikleri geleneklerine karşı çıkıyordu. Etkilendikleri sanatçılar Rafael’in kendisi ve onu önceleyen geç Rönesans ressamlarıydı. Ön-Rafaelitlerin önlerine koydukları amaç bu sanatçıların yöntemlerinden yararlanarak daha da iyisine ulaşmaktı. Bir sanat eleştirmeni ve Dante Gabriel Rosetti’nin kardeşi olan William Michael Rosetti’nin sözleriyle, kardeşliğin ereği şöyle özetlenmiştir:
1.Anlatılacak gerçek (öykünme olmayan) düşüncelere sahip olmak.
2.Bu düşüncelerin nasıl dışa vurulacağını anlamak için doğayı dikkatle incelemek.
3.Daha önceki sanatta dolaysız, ciddi ve yürekten olana duygudaş olmak, ama gelenekselliği ve gösterişçiliği, ve aynı zamanda ezberle öğrenileni ise dışlamak.
4.Hepsinden önce baştan sona güzel resimler ve yontular yapmak.
   Kümedeki sanatçılar esinlerini önceleri İncil, tarih ve şiirlerden aldılar. Ama çok geçmeden modern yaşamı ve doğal gerçekçiliği de resimlerine kattılar. Ön-Rafaelit sanat çok geçmeden antik, romantik ve törel değerlere verdiği vurguyla dikkatleri çekmeye başladı. Sanatçılar kardeşliğin kısa yaşam süresinde (10 yıldan daha az bir süre dayandı) sayısız tema ve karakterle çalışmayı başardılar.
      Ön-Rafaelit ressamların en etkileyici özelliklerinden biri tablolarındaki aydınlıktı. Bu aydınlığa ulaşmak için kendilerine özgü bir yöntemleri vardı. Resimlere başlamadan önce tuvalleri beyaz, ıslak boyayla kaplıyor, ardından beyaz boya kurumadan resimi yapmaya girişiyorlardı. Bu ıslak-üstüne-ıslak yöntemi tüm resimlerine daha önceleri pek görülmeyen bir aydınlık kazandırıyordu. Onları önceleyen ressamlar çoğunlukla tablolarına karanlık bir have vermeyi ister, ve bunun için petrolden türetilen bazik bir boya türü kullanırlardı.
Ön-Rafaelitleri dönemin geri kalan ressamlarından ayıran bir başka nokta da gerçekçilikleriydi. Işığı özeksel özneye düşürme ve tablonun geri kalanını koyultma uygulamasını redderiyorlardı, çünkü böyle birşeyin doğada hiçbir zaman görülmüyordu. Bunun yerine dikkatli incelemelerle doğada görülen gerçek ışığı kullanmaya çalışıyorlardı. Bunun yanısıra, ayrıntıya da büyük önem veriyorlardı—ki bu, da eskilerin yalnızca en önde görülen nesneleri vurgulamak için arkada kalanları yalınlaştırma yönteminlerine ters düşüyordu. Gerçekçilik arayışları sonunda onları insan betileri çizme konusunda da yeni yollara başvurmaya götürdü. Ön-Rafaelitler zamanın usta modellerinin doğal ve içten olmayan pozlarından kaçınmak için amatör modellere başvurdular. Rosetti Erden Meryem’in Çocukluğu (The Girlhood of Mary Virgin) adlı tablosunda kız kardeşini, annesini ve hizmetçilerini kullanmıştı.
   Kardeşliğe gelen tepkiler çoğunlukla olumsuzdu. Royal Academy’nin önceden bilinebilecek eleştirileri dışında bir de Charles Dickens gibi halk tarafından yaygın olarak tanınan adlar da onlara karşı çıkıyorlardı. Dickens her ne kadar "öykünme konusundaki şaşırtıcı güçlerini" kabul etse de, gerçekçi sahnelerde dinsel kişiliklerin kullanılmasından oldukça rahatsız olmuştu. Yine de, Ön-Rafaelitler zamanın eleştirmelerinden John Ruskin ve Ford Madox Brown gibi sanatçılardan destek alarak güçlendiler. Çok geçmeden Royal Academy’nin kendi sanatçılarından bile ‘Akademik’ yöntemlerden vazgeçerek Ön-Rafaelit biçemlere kayanlar oldu.
Amaçlarındaki içtenliklerine karşın, Kardeşliğin daha başından bağlılığı sürdürebilme gibi bir iç sorunları vardı. Kümeyi yöneten üç ressam kimlerin üyeliğe kabul edilecekleri konusunda sık sık anlaşmazlığa düşüyordu. Ayrıca her birinin kendine özgü sanatsal erekleri vardı, ki bunlar zaman zaman onları biraraya getiren ereklere ters düşüyordu. 1851 sıralarında küme yavaş yavaş dağılmaya başladı. Resimlerine halkın gösterdiği tepkiden yılan Rosetti onları sergilemekten vazgeçti ve şairliğe daha çok önem vermeye başladı. Millias ve Hunt başka yönlere döndüler. Hunt resimlerine güçlü ve açık bir törel içerik vermeye çabalarken, Millais ise resmi seyredenin duygusallığını yakalamanın daha önemli olduğunu düşünüyordu. 1853’de Ön-Rafaelit Kardeşlik dağıldığını açıkladı.
Doğallıkla, dağılmaları onları yoketmedi. Arkalarında birbirinden güzel sayısız tablo kalmıştı ve bu tabloların ressamları henüz resim yapmayı sürdürüyordu. 1858’de Rosetti bir küme genci alıp onlara ıslak-üzerine-ıslak yöntemiyle resim yapmayı gösterdiğinde bu biçemin uygulanışında yeni bir diriliş görüldü. Bu gençler arasında geleceğin usta sanatçılarından Edward Burne ve Jones ve William Morris de vardı.


Dante Gabriel Rossetti (1828-1882)
     Pre-Raphaelitler akımından Victoria çağı İtalyan asıllı İngiliz ressamdır. Başının adındaki Dante takma adını İlahi Komedya'nın yazarına kendini benzetmesinden ötürü seçmiştir. Modeli ve aşkı Elizabeth Siddal'i Beatrix'e benzetmiş ve O olarak resmetmiştir ki kendisini trajik bir benzerlikle genç yaşta kaybetmiştir. Ünlü tabloları arasında "Beata Beatrix" ve "Astarte Syriaca" sayılabilir.
    Dante Gabriel Rossetti 1828–1882 yıllarında yaşamış İngiliz şair, ressam ve çevirmendir. John Everett Millais ve William Holman Hunt ile birlikte Ön-Raffaeloculuk akımının kurucularındandır.
King's College'da öğrenim görüp, 1845'te Krallık Akademisi'ne giren Dante Gabriel Rossetti, 1849'da Millais ve Holman Hunt'la "önraffaellocular topluluğunu" kurdu. Resimlerinde edebiyat metinlerin­den esinlenme ve şiirler yazma yoluyla resim ile şiirin bireşimini yapmayı denedi. Swinburne, Meredith gibi yazarları etkiledi. Başlıca tabloları arasında 'Beata Beatrix', 'Dante'nin Düşü', 'Model ve Kadın'; başlıca şiir kitapları arasındaysa 'Poems' (Şiirler), 'Ballads and Sonnets' (Baladlar ve Soneler) sayılabilir.


                                          Sanatçının Ünlü Eserleri


Meryem'in Küçük Kızlığı, 1848-1849
Dante'nin Rüyası 1871